15 Kasım 2016 Salı

Kuyu

Sözcükler, kapkara bir kuyuda gizlenmişler aylardır;
yüzüme vuran kış soğuğuyla birlikte,
aniden çıkıverdiler karşıma..
ama sıraya dizebilmek ne mümkün.
Dağınık duruyorlar, düzensiz..
Bir türlü cümle olamıyorlar.
Ben onlara konuşuyorum,
Onlar bana susuyorlar.
Bekliyorum..
Damağımdaki şarap daha ilk yudumda
Başımı döndürsün istiyorum, olmuyor.
Madem içemiyorum,
Derin bir nefes çekeyim diyorum, 
O da olmuyor.
Nefesim kesik ve eksik.
Ağırlıktan biliyorum, 
bildiğimden utanıyorum.
Nefesim yetse bağıra çağıra anlatmak istiyorum, yetmiyor.
Kış, tüm asilliğini takmış koluna geliyor.
"Hoşgeldin sarılmanın mevsimi" diyorum.
Sarılmayı bilmeyen bir ırka selam çakıyor..
Ah bu damağımdaki şarap, 
keşke daha çabuk döndürse başımı, ısıtsa kanımı..
Kıştan ve nefessizlikten korusa beni..
Benden, kollasa beni..

14 Kasım 2016 Pazartesi

Öylesine

Bir cümle kurarsın, kimse bilmez içine sakladığın anlamları...Anlamadıklarını bildiğinden bıyık altı gülümsersin, yarım - belli belirsiz. O an, kendini içine attığın dehlizleri anlayamazlar. Dışarıdan bakarlar sana; kimisi şöyle bir bakıp geçer, kimisi uzun uzun inceler. Halini tavrını, yürüyüşünü, kılık kıyafetini, saçlarını hangi yana taradığından tut, mimiklerine kadar bakar bakarlar. Yaşamını bilirler ya hani kendilerince; kimsin nesin, nelerden hoşlanırsın her şeyi bilirler ya..Tamamdır senin profilin. Çizmişlerdir seni akılları sıra, müthiş zihinlerinde..Oysa bir hiçtir bildiklerini zannettikleri. Senin dünyan tamamen gizlidir, kapaklıdır, uçsuzdur bucaksızdır işte. Herkes için böyledir üstelik, elbet benim özelliğim değil bu. Ama bayılır insanoğlu seni kalıplara koymaya. İsminin yanına sıfatlar ekler, zamirlerini dilediğince geçirir ağızlarından. Seninse bunlara vereceğin tepki, iç dünyanı daha da büyültmektir. Dışarıya yansıttığın sen, onlardan gizlediğin sen'den giderek uzaklaşır. Bu mesafe, senin dışındaki hemen hemen herkesle olan mesafenle doğru orantılıdır. Çok az, pek çok az insanla yakınlaşabilirsin. Ruhunun yarenlik yapmak istediği ruhları özenle seçmesi, şansındır. Çünkü dizlerin gibi yüreğini de kanata kanata alışırsın "insan" dan olabildiğince uzak durmaya. Kendini sadece kendinle yakın tutmaya çabalarken nadiren de olsa içine yakın tutabileceğin birilerine denk gelirsen; bağ kurmak istersin. Çünkü tüm öfkelerine, kırgınlığına rağmen, gizli kapaklı hasretsindir insana. Bin bir emek oluşturduğun o bağ, kıymetindir artık. Pamuklara sarmak, cam fanuslarda saklamak istersin. Hiç bir canlı dokunamasın diye. Havayla temas etmesin, uçup gitmesin diye. Ama bunu yaparken, hiç de hakkın olmadığını bilirsin aslında. Ne haddine senin oysa ki? Hayata karşı ayak direyemezsin..Suyun akışına engel olabilir misin? Yaşanacak her zaman yaşanacaktır. Eninde sonunda..Başlangıçlar, yakınlaşmalar, uzaklaşmalar, yitip gitmeler sen ne yaparsan yap, günü gelince kapını çalacaktır. Sense, kendi eşsiz hikayenin baş kahramanı olarak, film izler gibi izlersin başına gelecek her şeyi. Evindeki en rahat köşeye çekilir, battaniyenin altına girer, tamamen "sen" olabildiğin o çırılçıplak an'ın tadını çıkarır, yaşamını izlersin. Mutlulukla, üzüntünün arasında mekik dokuyan hayatını elindeki kahve fincanından güç alarak izlersin. Ara ara başa sararsın mesela. O sahneyi defalarca izler durursun. Bazı sahneleri dondurur kendini ve sahnedeki her ayrıntıyı uzun uzun incelersin..Ne yapmıştım diye sorarsın kendine..Burada iyi-kötü ne yapmıştım..Yorulursun uyursun bir kaç saat. Sonra karnını doyurursun. Ara ara bu çıplak, tamamen sana ait anları bırakmak zorunda kalır ama ilk fırsatta koltuğuna geri dönmek istersin. İzlemeye devam edersin. Güzel anları, yaş alan zihnine  çiviyle kazır, yaralarının üzerini kapatır, dersler çıkarırsın..Sonra...Saatin zili çalar, yatağından fırlarsın. Hayat, dışarıda seni bekliyordur. İçine dalmak ve herkesin gördüğü sen'i yaşamak için..