2 Eylül 2016 Cuma

Kızıma Mektup ( 4 )

Evlat...

Bu satırları, sen yatağında mışıl mışıl uyurken yazıyorum. Yazmaya oturdum ve sadece sana yazmak istedim. Biliyorum uzun zaman oldu, oysa anlatacak öyle çok şey var ki..

Sen hem duygusal, hem de komik bir çocuksun. Benimse, bu melankolik hallerim hiç bitmeyecek biliyorum. Ne çocuk yaşta farklıydım ne de yetişkinlikte değişebildim. Kaçınılmaz olan değişimler belki de hep teğet geçti beni. Ama yine de biliyorum ki, senin yaşamıma gelişinle bambaşka bir dünyaya adım attım. Önce ruhumda sonra bedenimde hissettim seni. Dokuz ay boyunca sadece sen ve ben vardık. Her yere benimle geliyor; çıkardığım her sese, kalbimin ritmine, hissettiklerime şahit oluyordun..Öyle büyülü öyle huzurlu günlerdi ki..Benimleydin, tamamen. Sonra kokunla, yüzünle ve o meraklı bakışlarınla dünyaya geldin. Yaşattığın her duygu bana yeni kapılar açıyordu. Hayret ve kaygıyla yaşıyordum seni, anneliği. Tırmalayarak, hırpalanarak ve büyüyerek öğrendim..

Hayatın hiç bilmediğim sureti oldun benim için. Nereden ve nasıl başladığını bilmediğim ürkütücü bir sevgi bu, biliyorsun. Daha önce yaşadığım tüm duyguları yerle bir eden, yaşamımdaki her şeyi temize çeken bir sevgiydi sana duyduğum. Benzersiz bir bağ, tarifi mümkün olmayan bir ilişki kuruldu aramızda. Zaman, seninle beraber beni de büyüttü. 


Telaşlı ve zorlu ilk günlerin ardından neredeyse 5 sene geçti. Bebekliğin resmen sona erse de, kocaman bir çocuk olsan da tüm anneler gibi gözümde hala üç kilo dört yüz gramlık bir meleksin sen. Ama biyoloji bu, seni büyütüyor işte. Senelerin sarhoş eden hızına kapıldın ve çocuk oldun. Öğrendiklerinle, konuştuklarınla, gözlemleyip keşfettiklerinle beni büyülemeye devam ediyorsun. Bugün ben de seninle beraber 5 yaşındayım. Giderek uzayan boyuna, akıllı akıllı tavırlarına rağmen, ben hala ensenden bebek kokunu alıyorum. Yavaşlasa şu zalim zaman diyorum, olmuyor. Tadını yeterince çıkaramama endişesinden, zaman yavaşlasın istiyorum. Daha şimdiden bebekliğini özlüyor, daha küçükken yaptıklarını uzak bir anı gibi düşlüyorum. Sen ise; bir kafede karşımda oturup benimle sohbet ediyor, giyeceklerime karışıyor, kendi yaşamınla ilgili kararlar almaya başlıyorsun. Ve tüm bunlar beni çok şaşırtıyor. 

Biliyor musun ki; içindeki merhamete, bu yaşında sahip olduğun adalet duyguna ve insan sevgine hayranım. Öyle ince düşünüyor, o kadar duygulu bakıyorsun ki bazen, inanamıyorum. Hassaslığına bir bakıma hayıflanıyorum aslında. İnsanların seni kolayca incitebileceklerini düşünüyorum çünkü..Öte yandan incinmeden gelişmenin mümkün olmayacağını da biliyorum. Sevgini öyle güzel yaşıyor ve hissettiriyorsun ki..Gözlerinin içinden başlıyor, bana sarılışına, dokunuşuna kadar devam ediyor. Her cümlende, her duruşunda seziyorum duygularını. Hemencecik ıslanan gözlerinde görüyorum her hissettiğini, bulutlarını tek tek topluyor, kalbime saklıyorum. Sen ağlayınca kapkara olan dünyamı, küçük kollarınla uzanıp bana sarıldığında aydınlatabiliyorum sadece. 

Hayat sana hep güzellikleri versin, kalbine almaya değer insanlar çıkarsın karşına istiyorum. Belki bencilliktir bu bilemiyorum. Ama her ne yaşarsan yaşa iki-kötü, yanında olacağımı biliyorum..Her zaman bir adım arkanda seni izliyor olacağım. 

Büyümeye devam et küçük kız...Nasılsa benim için hep "bebek kızım" kalacaksın...
Bense seni ve bana yaşattıklarını anlatmaya devam edeyim..
Kim bilir belki okursun..

Tuz-Buz

Dalga dalga çoğalır
damla damla eksilirsin.
O an; bir anda gelir.
Sözcüğün gücüdür
içine bayram sevinçleri salan
ve yine sözcüğün gücü
uyandırır seni tatlı rüyandan. 
An gelir, uçarı bir kelebek;
an gelir, tuzla buz..
O an'ların arasında ipekten bir ip,
sense üzerindeki cambaz...
İçine sığmayan sevgiler
ve yersiz öfkeler arasında 
bir medcezir'sindir artık.
Bir ileri bir geri,
ellerin iki yana açılmış, 
denge durmak ister gibi,
dengeni arar ama bulamaz gibi..