28 Nisan 2016 Perşembe

Küskünlük

İçimde sessiz sedasız oturan, kimsenin bilmediği, görmedigi bir küskünlük var. Kimi zaman öfkeyle sarmaş dolaş, kimi zaman yalnız ve sakin. Bazen öyle derinlerde duruyor ki, ben bile unutuyorum varlığını. "Tamam" diyorum, "çıktı gitti ruhumdan". Ama her defasında zehir gibi yanılıyorum. Bazen uykuya dalmış, bazen de ayaklarını uzatmış beni seyrediyor buluyorum onu. Nasıl hesapsız, nasıl çocukça yaşadığımı görüyor ve alay ediyor benimle. Sinsi sinsi inanmamı bekliyor. İnandığım an, kırılmamı bekliyor bu kez. Tam da o anlarda öfkeyle burun buruna geliyor. Didişiyor, bağırışıyor hatta yumruk yumruğa kavga ediyor bazen.
"Haydi, çıkart sesini, tepki ver; hiç bir sevgi içine attıklarınla yaralanmadan sürmez. Sen sustukça, sessiz kaldıkça, derdini anlatmadıkça büyür içinde, tırmalar durur seni" diyor Öfke... Küskünlük durur mu hiç, cevap veriyor:
"Yapamam, verdiğim tepkiyi anlayacak, yargılamayacak kimse yok. Hem benim konuşmama ne gerek var; sussam da bilmeli, konuşsam da. Kırmamalı bu kadar kolay" diyor. Öfke, küçüldükça susuyor, sustukça küçülüyor.. Küskünlük bu tartışmadan galip de gelse mutlu hissetmiyor kendini, köşesine çekiliyor, ne konuşuyor ne tebessüm ediyor. Bense iki arada bir derede kalıyorum. Aklımla kalbim arsında hırpalanırken, gidip küskünlüğe sarılıyor, onunla ağlıyorum.

Hiç yorum yok: