1 Ekim 2015 Perşembe

İflah Olur mu?

*Kafa Dergisi'nin Eylül 2015 sayısında yayımlanmıştır*
Kimselerin bilmediği "seni" görmeyeli kaç hayat geçti sayamadım. Nerelerdeydin? Kendini içine hapsettiğin kale duvarlarının arkasından nasıl çıkabildin? Kim bilir belki o duvarları tırnaklarınla kazıyarak inceltin?
Senin senelerce verdiğin emeklere inat hiç beklemediğin anda biri gelip o duvara yaslandı, hayır hayır kötü bir niyeti yoktu belli ki, soluklanmak istedi sadece. Omzunu dayadığı an yerle bir oldu duvarların. Şimdi iflah olur mu parmak uçların? Üzülme, artık yalnız kalmayacaksın. Hiç kimse bu kadar sevilerek yalnız kalmaz. Sesini de duyacaklar, yüzünü de görecekler artık.
Duvarlar yıkıldı, bak etrafına. Kim var sana doğru bakan? Ağlarken acını paylaşan evinin duvarları kadar yakınında aslında. Özenle bak, göreceksin. Evet biliyorum aklına getiremezdin kendi kendine ona veda ederken. Şimdi görüntüsüyle yaralarını kanatan her bir renk, seneler önce onu kör etmişti. Görmedin, bilmedin. Gözleri yeniden renkleri seçene kadar gizlendi hayattan. Yalnızlığı başka suretlerde, ama belki hiç ummayacağın kadar çok yaşadı. Kalbinin aksine, sana baktığı gözleri hep aynı, gözlerinden tutun. Kalbine dokunamazsın belki ama, gözlerini bırakma.
Hatırlar mısın sen de; bir hevesle alıp alıp okumadığın kitaplar gibiydi seninle hikayemiz? Sonu olmayacak, başlangıcı silik. İlk adım kimindi onu bile hatırlayamıyoruz. Gidişat en başından belliydi sivri köşelerinden; hırpalanacaktık, kaçarı yoktu. Bütün diğer hikayeler gibi yarım yamalak, yara bere dolu ve eksik olacaktı. Biz hayatı hep fazla fazla yaşadık aslında.
O yara berelerin içinde küçücük bir kıymık canımızı deli gibi yaktı. Bir çiçeğin tomurcuklanması bizi deli gibi mutlu etti en basitinden. İnsanların kötülüğü bize hep birkaç beden fazla geldi. Çok çabuk güldük, çok kolay ağladık. Kimse anlamadı. Aslında hep gülümserdi yüzlerimiz, derdimiz basitti; insan olabilmek. Peki bunca çabanın karşılığı ne oldu? Hiç. Elimizde avucumuzda kalanları tek tek topladık seninle. Bıkmadık, ama her durakta biraz daha yorulduğumuzu fark ettik.
İnsanlar gelip geçtiler kalabalıklar halinde. Bize nasıl şaşkın ve hatta nasıl tuhaf bakarlardı. Umursamazdık, çoktan almıştık dersimizi. O yüzden bazen deli dediler arkamızdan ve çoğu zaman hiç dokunamadılar. Geçtik, gittik; hem hayattan hem birbirimizden.
Şimdi başka hayatları yaşamış, başka başka yollardan geçmiş ve hiç inanmayacak kadar yorulmuşuz. Birbirimizi uzaktan görüyoruz ama uzanmaya mecalimiz yok. Sen kendi dünyanda ben kendi dünyamda. Kim bilir, belki yeniden inanacak kadar çocuklaşırız.

Gönül - Feridun Düzağaç

Gönül, aldanır aşka
Aldatır aşkı,
Kirletir, incitir.
Gönül, susuverir bazen
Bir yalnızlık yazar sessiz harflerden

Bana sulhsün, zulüm değil
Gönül bir gülsün, bazen benim gülüm değil

Gel gidelim uzaklara
Sen düşünü düşüme, başını göğsüme yasla gönül

Gönül, hep aradı durdu
Sonunda imkansızın kıyılarına vurdu
Gönül, hiç usanmadı, hiş uslanmadı
Hep acıtana kondu

Aradığım ne kaldıysa inan buna gönlüm 
dünden de uzakta

Gel gidelim uzaklara
Sen düşünü düşüme, başını göğsüme yasla gönül

27 Eylül 2015 Pazar

Yaz Biter

Caanım yaz, nasıl da direniyor sırasını savmamak için. Yağmuruyla, insanı ürküten gök gürültüleriyle uyarılarını sertleştirmeye başlayan sonbahara ayak diriyor. Elinde bir tek parlaklığı azalan güneşi kalmış yaz'ın. O da yetmedi mi çaresizce son nem bulutlarını ileri sürüyor üzerimize. Eylül'e güveni tam, Ağustos'un gidişine aldırmıyor. "Nasıl olsa koca bir ay daha var hüküm sürebileceğim" diye düşünüyor. Salına salına dolaşıyor sokaklarda, sahillerde..Ama zalim zaman mevsimlerin göz yaşına bakar mı?  Yavaştan boynu bükülüyor işte. Yaz'la sarmaş dolaş dans eden Eylül'ün son günleri geliyor. Sonbahardan kendini çekse, sırtını sıcak günlere dayasa da Eylül, elinden ne gelir? Ekim koca sesiyle gümbür gümbür geliyor. "Ey yaz güzeli, arka sıraya geç bakalım, sahne benim!" diyor tok tok. Gülümseyerek alıyor sazı eline; bir omzunda serinleten yağmur bulutları, diğer omzunda yaprakları dallardan ayıran rüzgarları, başlıyor çalmaya..Şimdilik kar-kış uzak duruyor ya; kendinden emin, keyifli. Hiç düşünmüyor sırasını savacağı günleri, hükmünün tadını çıkarıyor sonbahar...