17 Eylül 2015 Perşembe

Eskiyen Bir Sabahtan

Kısa Öykü

"Pazar sabahı için çok erken bir saatti, elimi kolumu sallayarak inmiştim sahile. Kadıköy'ün denize varan sokaklarından biriydi, hatırlamıyorum. Henüz ilk vapur yanaşmamıştı. Kediler miskin miskin uyuyadursunlar, sokak köpekleri yine aynı "işe gidiyorum ben" ciddiyetiyle dolaşıyorlardı. Simit almak istedim, etrafıma bakındım; simitçiler bile tezgahlarını kurmamışlar. Gün bütün tazeliğiyle gözümün önünde cilve yapıyordu sanki. 
O sabah oraya ilk vapuru beklemeye gitmiştim. Vapurun karşı kıyıdan taşıdığı kalabalıktan önce ıssızlığın tadını çıkarmak istedim. Bir bankta oturdum, ilk bahar en güzel bir banktan seyrediliyordu o sabah. İçimdeki anlamsız huzuru ve mutluluğu çok belirgin hatırlıyorum. Dünyanın en güzel sabahında dünyanın en güzel denizine bakıyordum sanki. Gençtim çok, kim bilir belki çocuktum. Saflığım yanaklarımda kendini ele veriyordu. Çocuktum henüz; hayata ve insanlara karşı hazırlıksız, savunmasızdım. İçimde beni iten müthiş bir güçle, kendimi dünyanın kucağına atmıştım o günlerde. Odamdan çıkmadan geçirdiğim bütün yalnız günlerime inat sokaklardaydım işte. İçimdeki dünyayla dışarıdaki dünyayı karşı karşıya getirmeye cesaret etmiştim sonunda. Yepyeni bir hayatın ilk günleriydi. Yaşamayı kılcal damarlarımda hissetmeyi öğreniyordum. Sevmeyi, sevilmeyi, emek vermeyi tanıyordum. Önümde ardına kadar açılan kapı beni başka bir diyara sürekleyecekti, haberim yoktu. Hayat beni en hassas yerlerimden sınayacak ve çocuklukla yetişkinliğin sınır çizgisi olacaktı hissettiklerim. Başıma gelecekleri bilmesem de bedenimin kendince verdiği tepkilerle uyarısı çok açıktı. "Arkana bakmadan kaç" dedikçe beden, ruh ayak diriyor "sen ne dersen de yaşayacağım" diyordu. Ruhla beden kavga ede dursun her zamanki gibi olan kalbe olmuştu. O bahar günü kendisini düşünmeden sokaklara atan kalp bir daha eve hiç dönemedi."