5 Ağustos 2015 Çarşamba

Doğa ile Yaşamak


Tatile giderken kendime bir iyilik yapıp sosyal medyayı tamamen sildim telefonumdan. Dış dünyadan olabildiğince uzak olmak iyi gelir diye düşündüm. İç sesimi özlemiştim, kendimi özlemiştim. Şehir sesi, insan sesini bir kenara bıraktım, e-mail veya mesaj sesi bile duymak istemedim. Seneler sonra ilk kez iş maillerine bakmadan bir hafta geçireceğime söz dair kendime söz verdim. Dediğimi de yaptım sahiden. Sekiz gün tamamen kendimle, cümlelerimle ve ailemle doğa içinde kaldım. Çok dinlendim, çok güldüm, az umursadım. Sivri biber, domates, maydanoz topladım. Toplarken bitkileri incitmemeye gayret ettim,tomurcuklarına dokunmadan mahsulü almak gibi çok basit ama ruhuma iyi gelen şeyler yaptım. Anneannemi anımsatan fesleğenleri kokladım her gün. Hiç ses duymuyor gibi oldum zaman zaman...Seslerin hepsini geride bıraktım. 
Denizde veya durgun mavi suda saatler geçirdim.Yüzdüm, durdum, yüzdüm durdum. Yorulduysam içinde dinlendim..Suyun içindeyken de sırt üstü uzanıp suyun o tuhaf sesini dinledim. Çıt çıt çıt. Güneşi üzerime çektim hiç çekinmeden. İçimin acıdığını hissettiğim anlar oldu, sert ve hızlı kulaçlar attım rahatladım. Su ve iyileştirici etkisi işte. Su ve dinlendirici etkisi..Daha ilk akşamdan omuzlarımın suratımın kızardığını fark ettim. Çillerim selamladılar beni her yaz olduğu gibi.
Ağustos böcekleriyle yusufçuk ( guguk ) kuşunu dinledim en çok. Böceklerin senfonisi bir duruldu bir şiddetlendi. Arada aynı anda susup soluklandılar ama bir süre sonra aynı anda gene başladılar. Onların uyumuna hep hayran kaldım. Hayvanlar da bitkiler de müthiş bir uyum içindeler aslında. Biz insanlar kadar dengeleri şaşmıyor. Guguk kuşu ortaya çıksa da görsem dedim ama çıkmadı kerata. Daha önce hiç sesini duymadığım kuşları duydum. Çeşit çeşit böcek gördüm ve onlardan korkmamayı bu yaşımda öğrendim. Hele ki gece vakti havuzda bulduğumuz gözleri fosforlu yeşil minicik böceğe inanamadım. Neredeyse "uzaylı" denecek kadar tuhaftı. Aslında tüm bu hayvanların ve bitkilerin evine hayat kurmuşuz. Evlerinde misafiriz, bir kez daha anladım. 

Hep yalın ayak gezdim bahçede. Nasıl bir gerginlikle geldiysem ayaklarımı çimlerden topraktan ayıramadım.  Araba sesi, korna sesi hiç duymadan geçirdim çoğu günü.. Bu satırları çimenlerin üzerinde uzanarak yazıyorum mesela. İki saattir kalkmadım yerimden. Böcekler yine cır cır susmuyorlar. Aralarında bir tane anarşik var ki o hep en son susuyor :)) Yine ağaçlara bakmaya doyamıyorum. Müzik sesine bile tahammülüm yok. Yerimden kalkasım yok. Bu, benim gibi yerinde duramayan biri için hayli tuhaf. Uzanıp göğe baktığımda çam ağaçları arasından geçip giden uçaklara baktım sık sık.İnsanlar hiç anlamadığım kalabalık otel tatillerine gelip gidiyorlardı, bense onlara bir hamaktan gülümsedim.

Babamın emek emek bir hayalden gerçek kıldığı bu ev, bu bahçe nefes oldu hepimize. İçinden çıkmak istemeyeceğimiz bir mucize gibi. Denize girmek dışında şehre gitmeye hiç isteğim yok. Denize kavuşmak ise hep bambaşka bir ritüeldir benim için. Öperek karşılar öperek veda ederim. Üzerimde tuzlu suyla oturmayı severim. İyot kokusunu çok çok severim. Kızım Deniz'e gelince; bu yaz onunla daha çok paylaştık tatili. Hemen hemen her anı birlikte yaşadık, birlikte tadını çıkardık. O'nun ne kadar büyüdüğünü buradaki yaşamda bir kez daha gördüm. O kadar bilinçlenmiş ki, korkuları da bu yüzden çoğaldı muhtemelen. Önceleri yalnız yüzmek istemedi sonra alıştı. Bahçeli evin keyfini sonuna kadar çıkarıyor küçük canavarım. Bitkilerle ve hayvanlarla bu kadar ilgilenmesi beni şaşırtıyor ama çok mutlu ediyor. İlgisi ve çıkardığı keyif çok sahici. Umarım böyle devam eder.. Onun doğduğundan beri gördüklerini ben bu yaşlarımda tanıyorum. Minicik karpuz, dalında belirginleşmeye başlayan incir, nar ve cevizleri görüyorum ve güzelliklerine hayret ediyorum. Bazıları ne kadar hızlı büyüyorlar inanmıyorum.

Tabi tüm bunların yanında ailecek birlikte zaman geçirmek paha biçilemezdi, hepimiz için. Annemle babamın çocukları ve torunlarıyla birlikte olmaktan nasıl mutlu olduğunu gördük ve bu da ayrı bir keyif verdi elbet.
Günler hızla geçti ve tatilin sonuna geldik artık. Koca şehir tüm güzelliği ama tüm karmaşasıyla beni bekliyor. Aklım ağustos böceklerinde kalacak en çok..Gürültüleri beni insanlar kadar rahatsız etmedi ne tuhaf. Bu huzurun; suyun ve toprağın içinden çıkıp şehrin karmaşasına nasıl dönülür ki? Veda için sabah yüzüm denizden çıkmadı, öğleden sonra ellerin ayaklarım topraktan. Poyrazın sesi eşliğinde yine yalın ayak uzanıyor yine kuş ve böceklerin sesiyle dinleniyorum. Gözlerim tuzdan yarı kapalı, içimde bu sakinliği geride bırakacak olmanın saçma telaşı..

Sanırım dönecek oluşumuzun bizdeki etkisini en iyi Deniz'in bu fotoğraftaki yüz ifadesi anlatıyor.



Hiç yorum yok: