5 Ağustos 2014 Salı

Sarıkonak'ta Hayatın Dayanılmaz Hafifliği

Sonunda tatil günü gelip çatmıştı. İlk kez Antalya'ya Temmuz ayında gidiyorduk. Babamın emekli olmasıyla bizimkilerin Antalya'da geçirdikleri zaman  da hayli uzadı. Şehir merkezine 20 dakika mesafede köye bağlı sakin bir sokakta bahçeli, bol ağaçlı ve hatta bostan-lı bir ev olunca, biz zavallı şehirliler için tam bir "sığınılacak liman" haline geldi. Annemlerin orada geçirdikleri bol zaman bizim Sarıkonak'ı tam bir ev haline getirmiş. Hele ki 2.5 yaşında bir çocukla zaman geçirmek için ideal tatil mekanı. Deniz geçen sene burada tatil yapmıştı ama o zaman çok küçüktü. Bu kez daha bilinçli, daha gelişmiş-anlamış ve meraklı bir şekilde zaman geçirecekti. Bu da bizi daha çok heyecanlandırdı elbet. İlk heyecanımız ufaklığın uçakta kendi koltuğunda oturmasıydı. Kuzum bizi hiç üzmedi.Meraklı meraklı baktı sadece. Bir tek uçağın hızla havalanması onu biraz ürküttü o kadar. "kork kork" diyerek elimize tutundu yavrucak.  
Sonrasında hava limanında anneanne ve dedesine kavuşma anı görülmeye değerdi. Eve vardığımızda uyuduğundan nereye geldiğini sabah uyanınca fark etti. Gün ışıklarıyla etrafını fark ettiğinde gözleri kocaman kocaman açıldı sevinçten. Yanında bir sürü sevdiği insan nereye koşturacağını neyi inceleyeceğini şaşırdı tabi :) İstediği gibi vakit geçirmek bir çocuk için ancak böyle tanımlanabilir. Şımarmak serbest, anne babası işe gitmiyor, bahçe var havuz var, her an yiyebilecek taze meyveler var, daha ne olsun. Bir hafta boyunca neredeyse birkaç sefer dışında ev-bahçe-bostan mıntıkasından ayrılmadık. Deniz'i şehrin yakıcı sıcağından korumayı tercih ettiğimizden sahile onu götürmedik. Deniz keyfini Eylül'e bıraktık her zamanki gibi. Biz sezon açılışımızı Kemer yolundaki Çaltıcak Koyu'nda gerçekleştirdik elbet :) Bizim küçük hanım evde ve bahçede son derece mutluydu. Bahçeden ayrılmak, içeri girmek istemiyordu. Gerçi sadece uyku vakitlerinde eve giriyordu zaten. 
Kolluklarıyla yüzme keyfine vardı, üşüme derdi olmadan suya oynadı; bostandan sebze meyve topladı, çimenlerde koşturdu; toprakla üstünü başını yüzünü gözünü kirletti; koyunlar, karıncalar, tavuklar ve kamlumbağalar ile arkadaş oldu. Alıp başını arabasız, insansız tozlu köy sokaklarında yürüdü. Keyfi yerinde olan sadece Deniz değildi elbet.  Bizim için de huzurlu, sakin, tüm streslerden uzak bir haftaydı. Ayaklarımızı topraktan ayırmadık neredeyse. Serinlemek kolaydı, öğle uykuları kolaydı, Deniz'in uyuduğu saatlerde kitap okuyup bira içmek çok kolaydı :) Hele ki içimizi yakıp kavuran ülke meselelerinden uzak durmak ikimize de çok iyi geldi. Bu yaşımda ilk kez topraktan sebze, meyve topladım. Hep sofrada görmeye alıştığım sebzeleri toprakta gördüm. Topladığım sebzelerle salata yaptım; doğal lezzetin tadına vardım. Benim için şaşırtıcı olan 2 gün önce parmak kadar olan salatalıkların, minicik kavunların birkaç günde kocaman olmalarıydı. Deniz'in bu yaşında bunları keşfedip birebir yaşamasından ötürü ne kadar şanslı olduğunu düşündüm. İyi ki dedesi böyle bir mekan yaratmıştı. Umarım uzun uzun seneler tüm negatif enerjimizi burada atar, bunaldığımızda toprağa, suya, doğaya teslim oluruz. Teslim olmak iyi geldi. Bizim küçük cadı yine bazı hayvancıklarla arkadaş oldu. Karıncaların yuvalarına hızla girip çıkmaları, koyunların sürü halinde dolaşmaları onu çok şaşırttı. Bizimki koyunları gezdiren küçük çoban kızla sohbet etti, bahçeye kaçan yavru kamlumbağa'ya "kanka" ismini verdi. Ve tabi komşunun tavuklarına çok güldü. Ama onu en çok şaşırtan birden bire kora halinde şarkı söylemeye başlayan ağustos böcekleriydi. Onları göremediğinden sesin geldiği yeri merakla araştırdı. Neyse ki artık söylediğimiz her şeyi anlıyor veya anlamış gibi yapıyor :) Bunun gibi aklıma gelmeyen daha bir sürü şey. Tüm bu süreçle sevdiklerimizle zaman geçirmek, hasret gidermek, keyifli rakı sofraları, ara verilen diyetler fazladan mutluluklardı :) Kendimiz için ayrı keyif ama tüm anne babalar gibi çocuğun mutluluğunu, huzurunu seyretmek apayrı bir keyif. Ve şehirden ne kadar uzaklaşabilsek o kadar iyi. Madem mahkumuz kalabalıklarda yaşamaya madem hayat bunu gerektiriyor; boşluklarda toprağa, denize, yeşile kaçmalıyız. Depolanan enerji ile dünya daha katlanılabilir... Bekle bizi Antalya, her daim bir ayağımız orada.  Deniz hanım sen de gezmeye iyice alış. Bu anne baba ile tüm tatillerin bu kadar durağan olmayacak. Seneye başlıyoruz daha yorucu seyahatlere :)                                                   
                                                          Doya doya kirlenmek
                                                              Merhaba tavuklar
                                                                  Bostan-cılık

                                                   Yarın yine gelin tamam mı?                                                          
                              
                          Oh be kendi koltuğum ne rahat                    Ey özgürlük
                       
                                         Yüzmek mi?                        Aldım başımı gidiyorum
                            
                              Bu acur da boyum kadar         Korkma sana bişi yapmam ( yaptı )
     

Hiç yorum yok: