2 Ocak 2014 Perşembe

Sonunda "Anne" Dedi :)

İkinci yaşını doldurmaya iki ay kala Deniz hanım konuşma konusunda kendini geliştirmeye başladı. Gerçi benim çocukluğuma göre tıpkı yürümede olduğu kadar yavaş ilerliyor. Ama son haftalarda söylediği sözcük sayısı giderek artıyor. TV izlemek zararlı deseler de izlediği çizgi filmlerden o kadar çok sözcük öğrendi ki. Kelimeler, şarkılar, dans etmeyi bile öğrendi. Sözcük kitaplarını açıp sorduğumuz her şeyin fotoğrafını gösteriyor, öyle ki bazı kelimeleri nereden öğrendiğini anlayamıyorum bile. Ama başta meyveler, hayvanlar olmak üzere çok iyi biliyor. İnsan karşısındaki bebek konuşmayınca sanki anlamıyormuş zannediyor. Oysa bizim tüm konuşmalarımızı kaydediyor ve anlıyor. Ne dersek hem de. Anlamadığında zaten gözleri kocaman birer soru işaretine dönüşüyor adeta :) Kendi dilinde kim bilir neler neler anlatıyor ama biz malesef çoğunu anlamıyoruz. İlle anlamamızı isterse elimizden tutup gösteriyor. O yarım yamalak sözcükleri dinlemek çok eğlenceli. Nasıl olsa bir gün her şeyi söylemeyi öğrenecek ama asla bu tatlı-yarım yamalak konuşmalar geri dönmeyecek. O yüzden tadını çıkarmaktan yanayım. Deniz ilk önce "baba" ve "dede" dedi.
Basit sözcükler olduğu için garipsemedik. Ama bir sürü zor kelimeyi söylerken "anne" dememesi benim için yavaş yavaş üzücü hale gelmeye başlamıştı. Tamam hiç duymadım değil, bir kaç kez söyledi ama o kadar az ki bu daha da can sıkıcı olmuştu. Yani biliyor ama sanki söylemek istemiyor gibi. Neyse ki bu mesele bu hafta çözüldü. Küçük cadı sanki bana yeni yıl armağanı verirmişcesine sık sık "anne" demeye başladı. Beni avutmak için "aman nasılsa bıkarsın" diyenlere hiç katılmıyorum. Bundan bıkmak bence mümkün değil. Şimdi bana öyle tatlı "anne" diye sesleniyor ki eriyip gidiyorum. Bu video sanırım kişisel tarihimizde hep özel kalacak...Dakika 02:10 benim için Deniz bir yetişkin genç kız olduğunda bile hep hatırlanacak :)
Madem konumuz ufaklığın konuşması söylediği sözcükleri yazarak 22. ay anısı olarak saklamak istiyorum. İlk aklıma gelenler:
"Anne-baba-dede-kedi-kuş-Mete( canım kardeşim'deki bebek )-Pepee-kar-civciv-Yaprak teyze-elma-pis-mama-arka-gel-git-Ege-Ada-abi-bitti-gitti-karpuz-muz-fıstık(kıkkık)...
O değil de tamamen konuşmaya başladığında gerçekten susmayacak kerata...

30 Aralık 2013 Pazartesi

Ben Sadece Benimle

Eskiden daha çok yalnız kalırdım kendimle,üstelik keyif de alırdım. Ama hayat iş-ev-çocuk ve kalan zamanlarda sevdiklerimizle sosyalleşme döngüsüne girince kendime ayırdığım zaman giderek azaldı. Haliyle bu bir normal süreç tabi. Ama doğrusu bu değil. İnsan ne yapıp edip her şeyden uzaklaşabildiği kendine ait vakitler yaratabilmeli. Bir odada müzik dinlemeli, uzun uzun yürümeli, film izlemeli, şehrin en sevdiği semtinde saate bakmadan dolaşmalı, alışveriş yapmalı ne bileyim hiç vakti yoksa evine en yakın kafede oturup bir kahve içmeli mesela. Sessizliğini dinlemeli, etrafına uzun uzun bakmalı, mümkünse aklında hiçbir şey olmadan sadece kendini düşünerek...eğer mümkünse..İnsanın sorumlulukları da yaşıyla beraber büyüdükçe aklından geçenlere, düşüncelere, planlara "dur" diyemiyor. Öyle ki Deniz doğduğundan beri kitap okumakta bile zorlanır oldum. Oysa insanı kendi dünyasından en çok uzaklaştırabilen "okumak" değil midir? Tek okuyabildiğim çocuk gelişimi hakkında kitaplar yazılar. Belki sürekli "twitter" okumak da etkiliyor beni. Sürekli her şeyden haberdar olma zorunluluğu hissettiriyor ya memleket insana!!! Ama sosyal medya bazen bir yanılgıya dönüşüyor çünkü bir roman karakterinde kaybolmak gibisi yok. İşte tıpkı kitap okumaya konsantre olabilmek gibi kendine de dalıp gitmek lazım arada. Kendinle konuşur gibi, kendi elinden tutar gibi gezmek ve sadece durmak. Dükkanlara girip çıkmak, küçücük bir şeye" zaman alıyor" diye hayıflanmadan, kimseyi bekletme telaşı olmadan dakikalarca bakmak lazım. Kendi istediğin sokakta sallana sallana yürümek, kalabalıklarda güzel gözlü insanları seçmek, en sevdiğin kafeye gidip oturmak, istediğin daktiloyu aramak, deniz kıyısına inmek..Geçenlerde yapabildim bunu. İşten izin aldım, çocuğu, eşi dostu bırakıp kendime bir gün armağan ettim. Tabi ki Kadıköy sokaklarında..Çocukluğumda, gençliğimde gezindim durdum.Bana unutulmaz anılar veren caddeden geçtim, iskelenin önünde belki bininci kez durdum, sevgilimle aylak aylak gezindiğimiz günleri hatırladım. Uzun ve keyifli bir kahvaltı yaptım, biraz camdan dışarıyı seyrederek biraz da kitap okuyarak. "Sonra sağa mı dönsem yoksa sola mı" diyerek yürüdüm, kapılar buldum daha önce görmediğim, duvar yazılarını okudum, alışveriş yaptım, Moda'da güzel bir köşe keşfettim, kahve ve bira molası verdim kendime. Sırt çantamı doldurdum, yoruldum, yürüdüm, yoruldum, yürüdüm. Saate bakmadım, plan yapmadım, öğrenci gibi hissettim neredeyse. Güzeldi, yine olsa yine yaparım ve evet yapmalıyım :) Herkes yapmalı hatta. Yalnız kalmak sürekli olmadıkça güzelmiş :)

29 Aralık 2013 Pazar

2013 Hadi Gitme Zamanı

Oldum olası sevmem tek rakamları. Belki batıl inanç ama sonuçta kimse 2013'ün harika bir sene olduğunu da iddia edemez. Zor ve uzun bir seneydi. Her yeni yıl umutlu bir başlangıçtır ama bu seneye veda ederken sevinsek de 2014 için ne kadar umutlu olabiliriz bilemiyorum. Elbet güzel günler oldu hepimizin özel yaşamlarında. Benim için kızımla büyümeye devam etme senesiydi. O hızla 2 yaşını doldurmaya hazırlanırken ben 32. yaşımda hala kendimi, hayatı, insanları çözme telaşındaydım. İlkler yaşadım bol bol bu sene. Neredeyse ömrün yarısında hala "ilk" ler yaşamak ne güzel şey aslında. Kendimi yeniden keşfettim, geçmişi düşündüm bol bol,sarhoş oldum mesela ilk kez, durup dururken ağladım  şehrin bir balkonunda, sevmenin ne bitmek tükenmez bir duygu olduğunu anladım yeniden.Biraz çocuklaştım biraz büyüdüm. Hayatımda ne-kim vazgeçilmez ne aslında önemsiz keşfettim. Dostluk-kardeşlik adına, sevda adına hala öğrenmekte olduğumu anladım. Doyasıya güldüm, öfkelendim, konuştum, sessizleştim, aklım başımdan gitti zaman zaman...Sonra dinlendim denizimin kıyısında. Yazdım bol bol, en çok yazmak mutlu etti beni.  Anneliğin büyüsüne kapıldım, bencilleştim. Böylece geldi geçti bile 365 gün.Yine sağlığın huzurun değerini göre göre. Memleket yandı kavruldu umutla, öfkeyle. Gezi parkı uzun kış uykusundan uyandırdı bizleri, kötülüğü iyiliği kafamıza vura vura gösterdi. Sonrasına dair hem endişelendirdi hem umutlandırdı. Peki kim bilir neler bekliyor bizi daha? Dileğim herkes sağlıklı ve huzurlu olsun. Bu ikisi olduğunda toplumun hastalıkları da iyileşir belki. Belki pisliklerden arınırız,belki kör gözler açılır duymayan kulaklar duyar. Ve umarim Allah baba bizi korur :)    Güle güle 2013... Sevgili 2014 lütfen hepimize iyilik getir..