29 Ağustos 2013 Perşembe

Sen de Yaz Yaz Yaz

Yazmak çoğu zaman doğuştan gelen bir tutkudur. Daha çocuk yaşta seversin, heveslenirsin kaleme kağıda. Kompozisyon ödevleri de sınavları da senin için eğlencedir. Öğretmen konuyu söylerken daha cümleler aklında belirir. Günlükler tutarsın, mektuplar yazarsın uzun uzun, en yakın arkadaşlarınla dersten sıkılıp küçük kağıtları doldurursun, hatta ortak defterler tutarsın, uzaktaki ağabeyine yazarsın, kuzenine yazarsın, mektup arkadaşları bulursun, hiç olmadı kalp sancılarını yazarsın gizli saklı kağıtlara. Büyüdüğünde ise işler değişir. Çocukluktaki gibi özgürce yazmaya devam edebilmek için asıl mühim olan yazarken özgür hissetmektir. Hayal gücününü serbest bırakmalısın. Sormamalı kimse yazdıklarını, sorgulamamalı. "Bunu kime neye niçin yazdın" dememeli. Soruları duymamalısın mümkünse.Sosyal medya ve blog benim uzun zaman sonra rahat rahat yazmamı sağladı. Hayatımı ve beni bilen bir sürü insanın okuduğunu bilmek ilk kez beni durdurmuyor. Çünkü artık yazdıklarımın içeriği hakkında ne düşündüklerini umursamıyorum. Büyük bir yeteneğimin olmadığını biliyorum ve kendimce yazdığımdan beklentisiz yazabiliyorum. Elbet kendime sakladığım cümlelerim hala var bir kenarda ama yine de başkaları okusa bile düşünmeden yazabiliyorum. Hayaller, geçmiş, bugün, bir şarkının verdiği duygu yazı yazdırabiliyor bana. Bazen hiç tanımadığım birinin hikayesi veya sadece gözüme çarpan bir yabancı hakkında bile olsa yazmak güzel. Duygularımı abartmak, saklı kalanları deşerek su üstüne çıkarmak, bir başkasının yaşadığını kendim yaşamışcasına yazmak beni mutlu ediyor. Sınırları genişletiyor. Hala sevdiklerime yazıyorum. Hala sorunlarımı yazarak çözmeye çalışıyorum. Evet belki bu sözlü iletişimimi olumsuz etkiliyor ama olsun. Yazarak seviyorum, yazarak kavga ediyorum, yazarak ağlıyorum...Geriye dönüp cümlelerimi değiştirmeden, onları serbest bırakarak..Şimdi düşündüm de kim bilir ne çok insana ne yazılar yazdım. Yazarak başladığım sevdalarım, dostluklarım oldu. Yazarak vazgeçtiğim insanlar, kurtulduğum öfkelerim bile oldu. O ya da bu şekilde hayatımda bir yeri olan herkese yazmışım işte. Bazen gülümsetmişim bazen kırıp dökmüşüm. Defterlere olan ilgim de bundandır elbet. Sıra sıra defter alırım, içlerini doldurmak hayaliyle. Belki boş duruyor çoğu ama kızıma yazdığım defter gibi elbet onlar da tek tek dolacak. Belki hepsi onun 18. yaşında annesinden alacağı hediyeler olurlar neden olmasın. Evet eskisi kadar kalem kağıt kullanmayışıma hayıflanıyorum bazen. Belki bu yüzden küçüklüğümden beri istediğim daktiloyu alıp kendimi şımartmak istiyorum. Belki yazmayı meslek haline getirememekle büyük bir hata yaptım ama hala beni mutlu etmesini sağlayabilirim.
Yazmak hür ve delicesine...Parmaklarım tuttukça, kalbim atmaya devam ettikçe...Ardımda kitaplar bırakmayacağım belki ama bir sürü yazı kalacağı kesin ;) Sanırım tüm ebeveynler gibi ben de kızımın bende eksik olan yeteneğe sahip olmasını ve kim bilir hayatını yazarak ve bundan büyük keyif alarak sürdürmesini dilemek düşüyor artık bana..Benden sonra sıra onda...

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Aşk'la Geçen 10 Sene

21 Ağustos 2003'tü tarih, birbirimizin aklına düştüğümüz, konuştuğumuz ilk gün. Tesadüfler üzerine tanıştık; şaka ile başladı, uzun mektuplar, telefon görüşmeleriyle devam etti bir süre. Yine tesadüflerden ötürü 1 Ekim'e kadar kanlı canlı göremedik birbirimizi. Ama görüştüğümüzde her şeyin yolunda gideceğine dair inancımız tamdı, biliyorum. Çünkü biz fiziksel beklentilerin önüne geçerek sevdik birbirimizi. Kalem kağıtla mektuplar yazdık, telefon kulübelerinden aradık birbirimizi. Kısıtlı mesajlar gönderdik telefonlarımıza. Sınırsız hayallerimizi anlattık...1 Ekim'deki yüz yüze ilk görüşmemiz bizim için senelerce süren bir hasretin sona ermesi gibiydi. Tanışmamış, kavuşmuştuk sanki. Onunla o gün Beyoğlu'nda bir kafede saatlerce konuştuk. Saate hiç bakmadan, heyecandan bir lokma yiyemeden...İstiklal'de yan yana yürürken "bütün emeklerin karşılığı işte bu adam" demiştim içimden. Geçmiş veya henüz geçememiş yaralarımı sararken çıkmıştı karşıma. Yalnızlığımla arkadaş olmuşken, yetişkinlik sancıları arasında gözümdeki yaşların kurumaya yüz tuttuğu günlerde aniden gelmişti işte. Çocukluk masalları gibi, deniz kenarında geçen rüyalarım gibi huzur verdi bana, nefes verdi. İşte o günlerin üzerinden 10 sene geçti. Bir ömür gibi uzun, inişli çıkışlı, hasret dolu, kavuşma dolu, gözyaşı ve sevinç dolu 10 sene. Beraber, hep el ele geçen seneler. Aşıktık, dosttuk her zaman. O gün bugündür hiç susmadan konuştuk birbirimizle. Bıkmadan konuştuk anlattık. Eksiklerimizi kapattık, birbirimizi çoğalttık.
20-21 yaşlarında iki çocukken çıktığımız yolda şimdi 30'larımızı karşılıyoruz. Bu süreçte okul hayatı sona erdi iş hayatı başladı, evlendik, askerlik döneminde ayrı kaldık, deli gibi gezdik ve sonunda aile olduk. Bunca senenin en güzel armağanı bizim için "Deniz" kızımız oldu. Bir sürü önemli kilometre taşının sığdığı 10 sene biterken şimdi kızımızla geçecek diğer 10 senelerin heyecanı sardı ikimizi de.
Aşk bir hastalıktır bazen evet. Biz hastalandık ama beraber aşkın iyileştirici yönleriyle sevgimizi çoğalttık. Beraber büyürken sivri köşelerimizi, cahilliklerimizi törpüledik. Hatalarımızı kapadık, omuz omuza yaşamayı öğrendik. Her gün daha çok severek ve emek vererek aşkı yaşattık. Herkesin kendi tanımı olsun varsın aşk için. Benim için aşk O'dur ilk önce. Onun dudaklarından öperken içimin titremesidir aşk. Gözlerinin gözlerimin önüne gelişidir. Durup dururken kokusunu duymaktır aşk. Ve sayfalarca yazsam da bitmeyecek cümlelerimdir O benim.
Nice 10 senelere...Deniz'le ve aşk ile..Çünkü........
                               "BEN SANA MECBURUM BİLEMEZSİN"