8 Ekim 2013 Salı

İstanbul Üniversite'sinde Okumak

Anadolu yakasından nadiren çıkardım. Ama Avrupa yakası hele ki tarihi yarımada her zaman ilgimi çekerdi. Belki biraz da bu yüzden İstanbul Üniversite'sine takmıştım kafayı. Oldu da sonunda. Orada okuyacaktım. 18 yaşındaydım. Çapa'da doğmuş ama sadece Kadıköy'ü bilen tanıyan biri için Beyazıt farklı ve hatta ürkütücü bir dünyaydı. 5 senede ne günlerim geçti orada. Harika dostluklar kurdum, neşeli-üzgün günlerimi, aşkımı yaşadım doya doya, sürekli gezdim, sürekli yemek yedim, insanları seyrettim, hiç görmediğim hayatlar gördüm. Özellikle fakültede kazandığım dostluklar yanıma kalan en büyük kazançtı. 5 sene boyunca hiç ayrılmadan iyi kötü günlerimizi birlikte geçirdik. Lise-üniversite geçiş sancılarını birlikte çektik, aşklarımızı, aile sorunlarımızı, mutluluklarımızı gün gün birlikte yaşadık. Her sabah iskelede başlayan maceramız yol boyu keyifle geçiyordu. Uzun uzun yürüyor, yolumuzu uzatıp yeni sokaklar keşfediyor, derslerden sonrası için planlar yapıyorduk. Okulda ve semtte ayak basmadığımız yer kalmamıştı kısa sürede. Ürkek çocuklar olarak girdiğimiz tarihi edebiyat fakültesinden neredeyse yetişkin bireyler olarak çıktığımız güne dek yaşadığım her gün için mutluyum. İyi kötü her gün için hem de. Çünkü biliyorum ki kişiliğimi oluşturan büyük temel taşlarını yarattı o günlerin her biri. Üniversite öncesi Funda ve dünyası ile sonrası çok farklıydı ve bu farklılıkları özümsemek aslında hiç de kolay değildi. Çevrem, arkadaşlıklarım geldiğim sokaklar bile bambaşkaydı. Rus Dili ve Edebiyatı okudum. Okurken de sonrasında da hayal kırıklığı yaşadım ama yine de 5 senelik İ.Ü. macerası için bir an bile pişmanlık duymadım. Otobüsler, tramvay hatta vapurlar geçti yıllarca hayatımızdan. Kısa bir dönem Çapa uzun bir dönem Bakırköy yollarını arşınladım çok farklı sebeplerden. Okulun çevresini ezbere öğrendim. Esnafın, ilçe halkının farklılıklarına alıştım. Gülhane'yi, Sultanahmet'i, Eminönü'nü, Süleymaniye'yi Çemberlitaş'ı karış karış gezdim. Müzeler ziyaret ettim, tarihi sokaklar, medreseler, kenarda köşede kalmış bir sürü mekan öğrendim,tanıdım. Hepsi tek tek içime işledi. O sokakların, o dostların, o yıllarda tanıdığım herkesin bir parça etkisi oldu üzerimde.  
Kızlarla dolu dolu geçirdik 5 senemizi. Ders bitince asla hemen dağılmazdık. Beraber geçen zamanlarımızı değerlendirmeyi bilirdik. Zaman zaman Galata'ya gidip mahalle kahvesinde beyoğlu çikolatası eşliğinde çay içerdik mesela. En çok Çemberlitaş'taki Çorlulu Ali'yi severdik. Taş binadır Edebiyat Fakültesi, hiç ısınmaz. Berelerle, parmaksız eldivenlerle geçerdi dersler. Bizse ders bitince koşa koşa sıcak çaylarıyla ısınmaya Çorlulu Ali'ye giderdik. Çay içerken de bol bol konuşur bol bol gülerdik. Kahve falları bakar, yol üzerinde simit, mısır, Eminönü'nde balık ekmek ne bulsak yerdik. Hiç kilo almazdık. Okulun yemeklerine burun kıvırmayı bırak seve seve yerdik. Çok yürür vapur içinse çok koşardık. Sınıfımıza çıkmak için çıktığımız merdivenler bile yeterdi yediklerimizi eritmeye. Dertlerimiz, sevinçlerimiz ortaktı. Sır olmazdı hiç aramızda. Ne yaşarsak birlikte yaşardık. Bazen hüzünlü ama çoğu zaman mutlu çocuklardık. Okulun her katı, her kampüsü, okul yolundaki her sokak, kızlarla geçirdiğimiz her gün şimdi bir rüyadan kalan izler gibi aklımda. Yine binsem telaşla vapura. Onlarla buluşsak Eminönü'nde. Soluksuz yürüsek okula kadar, dersleri kaynatsak, istediğimiz yere gidip çenemiz acıyana kadar konuşsak...Yetişmemiz gereken hiçbir yer olmasa. Saate bakmadan zaman geçirsek...Yeniden çocuk olsak, saf olsak, dertlerimiz basit olsa..
O günlerin üzerinden şimdilik 8 sene geçti. Geçip giden ve çok geride kalan günlere en büyük tesellim her biriyle hala dost kalabilmemiz. Çoluk çocuğa karışsak, uzak uzak semtlerde, bambaşka yaşamları sürdürsek de birbirimizden hiç kopmamamız, hala uzun uzun konuşup beraber gülebilmemizdir..İyi ki varsınız canım kızlarım :)

Hiç yorum yok: