29 Haziran 2012 Cuma

Bir Doğum Hikayesi

18.02.2012- Cumartesi


Gebeliğin sonlarına doğru yani 38+4’deydik. Küçük kız vaktiyle kafasını aşağı çevirmemiş tembellik yapmıştı. Eee zamanı geçince de bir miktar sıkıştı sanırım. Sonrasında ise istese de dönemedi yavrucak. J Planlanan doğuma 4 gün kala Cuma akşamı bir tuhaflık vardı aslında. Ben dayımla yengemin gelişine heyecanlanmıştır diyordum ama yok, başka bir tuhaflık vardı hareketlerinde. Zannettim ki hala içgüdüsel olarak dönmeye çalışıyor. Sebep bu değilmiş. Ufaklık sıkılmış ve kendi karar verdiği günde dünyaya gelmek istemiş J
Cumartesi öğlenden sonra son kontrolümüze gitmek üzere hazırlandık. Kızımızın odası hastaneye gidecek valizdi, bebek şekerleriydi, fotoğraf makinasıydı bir sürü eşyayla doluydu. Evden çıkmadan Özkan “acaba bagaja atsak mı şunları” dedi ama üşendik. Ne olsa doğum Salı günü olacaktı ve daha 3 gün zamanımız vardı.
Kaygısız, telaşsız gittik hastaneye. Canım doktorum Ayşe hanım yine kapıda gülümseyerek karşıladı beni. “Hadi seni NST’ye alalım” dedi. Doğum öncesi bebişin kalp atışları ve annenin doğum sancılarını gösteren bir tıp mucizesi. Özkan’la sohber ederken 20 dakika bağlı kaldım cihaza. Ayşe hanım sonuçlara ilk baktığında içime doğdu ama hiç ses etmedim. Evet hislerim beni yanıltmamıştı. “Sizi bugün doğuma alsak iyi olacak” dedi Ayşe hanım. Kendimden beklemeyeceğim kadar sakin karşıladım. Normal doğum yapamayacak bile olsam kızım istediğinde dünyaya gelecek diye sevinmiştim. Tek derdim “aa saçlarım temiz değil duş almam lazım”dı. Şükür ki hastane şartları odamda duş almama yetecek kadar iyiydi. Yavaştan telaşlanmalar başlamıştı. Bir yandan ameliyat öncesi tahliller bir yandan odaya yerleşme ve en önemlisi millete haber verme telaşı. Özkan da ben de müthiş bir hızla telefonlar ediyor ailelerimize ve dostlarımıza haber veriyorduk. Tüm bu telaşlı anlarda en çok aklımda kalan annemin tepkisiydi. “Neee doğum bugün mü???”. Zavallı annem öyle bir şaşırmıştı ki, hamile olduğumu söylediğimde böyle bir şaşkınlık görmemiştim. Hem ben bir gece önce onları kapıdan çıkarken uyarmıştım. “Yarın evden çok uzaklaşmayın nolurrr noolmazz” ):
Özkan eve fırlayıp eşyaları almaya koştu. Sanki basiretimiz bağlanmıştı.Ne gönderiyorsun adamı Cumartesi trafiğinde değil mi? Ben odada sakince otururken her zamanki gibi Yaprak koşup geldi ilk. Dosttan öte kardeşim benim, spordan geliyormuş, kan ter içinde koşmuştu. Tıpkı evlendiğimde hiç yanımdan ayrılmadığı gibi...Onu görmek beni sakinleştirmişti. Bir yandan hemşirelerin sorularını yanıtlarken duşa girip yıkanıp ferahladım. Saçlarımı güzelce kuruttum, yüzümü kremledim...Biraz sonra annem, babam, dayım ve yengem gelmişlerdi. Önceden anlaştığımız hatta daha sabah “Salı günü görüşürüz” diye ayrıldığımız doğum fotoğrafçısı Gizem de odaya damladı. İlk fotoğraflar çekilmeye başlanmıştı bile. Bense Özkan’ı bekliyordum. Hasta bakıcılar beni almak üzere sedyeyi getirdiklerinde, “hayır” dedim, “kocam olmadan hayatta girmem doğuma” ): Neyseki birazdan eli kolu hatta boynu ve sırtı dolu bir şekilde içeri girdi. Canım sevgilim hiç birşeyi unutmamış. Ama hastaneden çıkarkenki sakin yüz ifadesinden eser yoktu. Gizem fotoğraflarımızı çekti ve beni sedyeye aldılar. Anacım babacım öptüler beni gözleri yaşlı. Ben kızımı düşünürken onlar kendi kızlarını düşünüyorlardı haliyle. 
Annem, babam, dayım, yengem, Özkan ve Yaprak beni hayatımın en kısa ama en mühim yolculuğuna uğurladılar. Ameliyathaneye girdiğimde hafifden tırsmaya başladım. Bir sürü yeşil kıyafetli doktor-hemşire, bir sürü cihaz ve aletin arasında bebeğimi saracakları havluyu görünce bütün korkularım geçti. Öncelikle zorlu epidural iğnesi yapıldı. O kocaman karınla C şekline girip kıpırdamadan omurgama yapılan iğne zannettiğim kadar zorlu değildi, en azından benim için. Birkaç dakika içinde bedenimin belden aşağısını hissetmiyordum. Tekrar hissedeceğimi bildiğim halde o hissizlik gerçekten ürkütücüydü.  Neyse...Ayşe hanım geldi birazdan. Sıcacık gülümseyişiyle beni rahatlattı. Fotoğrafçım ve Özkan da yeşil kıyafetleriyle yanıma geldiler. Zannediyorum Özkan yanıma geldiğinde ameliyat başlamıştı. Bence ne birşey hissediyor ne de görüyordum. Özkan benimle konuşmaya başladı heyecanım yatışsın diye. Peki onu kim yatıştıracaktı??? Çok sürmeden bebeğimi çıkarmaya çalıştıklarını anladım. Özkan “kızımız gelmek üzere bak havlusunu getirdiler” dedi. Baskı hissi geçince kızımın dünyaya geldiğini anladım. Özkan mosmor olmuş ayaklarını gördüğünü söyledi. Bense “neden ağlamıyor diye” söyleniyordum. Doktorum “bir izin ver çocuğa kendine gelsin” dedi. Bana dakikalar gibi gelen süre belki sadece 37 saniyeydi. 37 saniye sonra kızımın çığlık atarcasına ağlamasıyla dünyalar benim oldu. İlk bakımlarını yapıp kucağıma getirdiler. 
Allahım hayatta gördüğüm en güzel şeydi. Tabi bir kuzgun ve yavrusu durumu sözkonusuydu elbet. Onun yanağını benim yanağıma temas ettirip beni koklamasına izin verdiler. Kokumu alınca ağlaması kesildi. Bu sefer anne ve babası ağlamaya başlamışlardı J Dünyada hiçbir sözcük veya cümle o an hissettiklerimi anlatmaya yetmez. Mutluluk ve heyecan tarifsizdi. Bundan sonra yaşamımız üç kişikti ve sonsuza dek sürmesini isteceğimiz bir macera bizi bekliyordu. İlk çekirdek aile fotoğrafımız çekildikten sonra kızımı giydiymek üzere babasıyla beraber ameliyathaneden çıkardılar.
Deniz Zeynep saat 16.58’de 3395 gr. Ve 49 cm. Olarak dünyaya geldi.
Dışarda bekleyenlerin ve onların Deniz’le tanışma anlarını düşleyerek ameliyatın bitmesini sakince  bekledim. Yarım saat sonra benim de işim bitmişti. Kapıdan çıkarken gördüğüm kalabalık beni çok mutlu etti. Ameliyat öncesi beni uğurlayanlara Melek annem, Vural babam, Serkan abiler, halam, Ayla, Yeşim, Ümit, Halamlar ve Zeynep abla da eklenmişti. Yurtdışında olan biricik abicim ve canım kuzenim Güçlü Ankara’da oldukları için bizim kızın süprizine yetişememişlerdi. Onlar sonradan gelip yeğenleriyle tanışacaklardı.
O kalabalıkla odama çıktığımda Yaprak, Yeşim, Zeynep abla ve Melek annem odamızın kapısını süsleyip, hatıralık hazırlattığımız kuzularımızı ve ikramlık çukulatalarımızı hazırlamışlardı. Can dostum Ayla ise kızımın anı defterini hazırlayıp getirmişti.
Bir süre sonra çocukluğumdan beri hep beraber olduğumuz dostum Bedia, Özkan’ın can dostu Togay ve diğer yakınlarımız odamızdaydı. Bunca kalabalık hafifden uzaklaşırken kızımızı odaya yanımıza getirdiler. Ayşe hanım, Deniz, ben ve Özkan birbirimize bakıp gülümsedik. Zorlu yolculuğun sadece ilk etabı sona ermişti. Bundan sonrası ise upuzun ve bir ömür anlatılacak bir hikaye...


O gün ve sonrasında yanımızda olan herkese ve en önemlisi 9 ay boyunca desteğini, yardımını esirgemeyen, kızımı sağlıkla kucağıma almamı sağlayan doktorum Prof. Dr. Ayşe Kafkaslı'ya sonsuz teşekkürler.




Hiç yorum yok: