17 Ocak 2011 Pazartesi

Hangi İnsan Olmayı Tercih Edersiniz?

Bazı insanlar yalnızlıkta çok barışıktır. Ya da barışmak zorunda kalmışlardır. Kalplerini o kadar sertleştirmişlerdir ki, onlar için en değerli insanlar hayatlarından çıkıp gitse ses etmezler. Belki içlerinde yaşarlar acılarını ama dışardan anlayamazsınız. Kalplerini İstanbul surlarından daha kalın duvarlarla örmüşlerdir, kolay kolay acımaz canları. Çünkü her kim olursa olsun "onsuz nasıl yaşarım" duygusunu bir an bile hissetmezler. Giden gider ve onlar zaten barışık oldukları yalnızlıklarıyla yaşamaya devam ederler. Ne bir dost ne bir sevgili,kimseye ihtiyaçları yoktur. En azından böyle görünürler..
Peki ya diğerleri? Geçmişte yaşadıkları ya da yaşamadıkları her şeye rağmen henüz kalplerini o duvarlarla çevrelememiş insanlar...Tüm korkulara, endişelere rağmen kalplerini yumuşak tutmayı inatla tercih edenler. İsteseler de yapamazlar. Onlar sevgiye oldukları kadar duydukları endişelere, korkulara, özlemlere da aşıktırlar çünkü "sevgi"nin getirdiği tüm her şeyi kabullenir ve onlarla yaşamayı öğrenirler ve bundan mutlu da olurlar.
Her iki uç noktadaki insanların bu durumu hem kendi seçimleri hem de varlıklarının dünyadaki yerinden kaynaklanır bana göre. Dünyaya geliş amaçlarındandır. Her zaman çok büyük acılar yaşamak illa ki birinci grupta olmayı gerektirmez. Tam tersine hep mutlu sevgiler yaşamış olmak illa ki ikinci grupta olmayı sağlamaz. Bu seçim biraz da insanın içinden gelen yaradılışından kaynaklanan bir durumdur.
"Peki hangi olmak insanı mutlu eder?". Bu soruya verdiğimiz cevap yaşam yolunuzu belirler.
Kendi tercihime gelince, Ben ikinci grupta olduğuma eminim. Dünyaya niye mi geldim? Yaşamak için. Nasıl yaşanır peki? Sert tuttuğun bir kalple mi? Sürekli hissettiğin bir öfkeyle mi? Hayır, yaşadığını sadece severek anlarsın. Her hangi bir varlığa tutulmayla ve tutunmayla anlarsın. İçin ısınır, hiç üşümezsin, her zaman gülümsersin, kızgınlıkların yüzeyseldir. Derinlerde ise sadece sevgi vardır. Güneş de yağmur da kalbimde. Yaşam felsefem bu; en umutsuz olduğum anlarda bile, en amaçsız en yalnız hissettiğinde bile sadece sevmek yeterli. Sırf bu yüzden yaşarım. Elle tutulur bir sebep yaşamında karşına çıkana dek, sadece sevmek için yaşamalı insan çünkü tüm yalnızlıklara, insanı bunaltan her türlü tekdüzeliğe rağmen sevmeyi bilen şanslı insanlar mutlu yaşarlar. Yaratıcımız bizi şanslı insanlar olarak yaratmış çünkü içinde onlarca sevda barındıran kalplerimiz bize onun armağanı. En mutsuz günlerini inadına severek ve sevecek yeni varlıklar bulmaya çalışarak geçirmeli...Bir insan, bir hayvan ya da bir duygu veya yapmayı sevdiğin herhangi bir şey. Bunların hepsi "sevda" dır. İnsan bunu kendine borçludur. Çünkü eğer sevmeyi biliyorsan, bu dünyada böyle hisse-de-meyen ve "sevda"ın sıcaklığını belki hiç yaşamayacak milyonlardan değilsin demektir.

Sarılmayı Bilmek

Benim gibi insanlar için sanırım sevdiklerine sarılmak, bir insanla kurulabilecek en özel bağdır. Çok kolay ve basit bir şey gibi görülür birine sarılmak belki. Sokaklarda bir gün içinde onlarca insanı sarılırken görebiliriz. Ya da bir bayram gününde, yılbaşı zamanlarında kolayca sarılırsın önüne çıkar herkese. Peki ya gerçek anlamda sarılmak nedir ? Gerçek anlamıyla ve tüm yoğunluyla kaç insana sarılabiliyoruz ki ? Bir insanın kalp atışlarını kalbinde hissedecek kadar sımsıkı ve gözlerini yumduğunda dünyayı umursamadan sarılmayı kaç kişi yaşayabiliyor? Bedenimizi saran görülmez zırhları kaldıracak kadar tam manasıyla kime sarılabiliyoruz?  İçimizdeki sevgiyi karşımızdakine vermek, korkuları bastırabilmek, üzüntüleri dindirmek veya acıları üzerimize geçirebilmek için sarılabiliyor muyuz ? Kaç insan böyle gerçek sarılabiliyor ? Önce karşındakinin kollarının gevşemesini bekleyecek kadar cesur kaç kişi sarılmasını becerebiliyor? Ben o kadar şanslıyım ki sarılmayı biliyorum...Peki ya siz?